Bazı şeyler kulağa çok komik ve komplo teorisi gibi geliyor. Gülüp, alay ediyoruz. Sonra acaba mı? diyoruz. Çevremizde olanları görünce, zaman geçtikçe, o an komplo teorisi ve saçma gibi gelen şeylerin benzerlerinin birer birer gerçekleştiğini görüyoruz. Bazen de olaylar öyle abartılıyor ki, özellikle bazı konuların tartışma odağından uzak tutulmaya çalışıldığını hissediyorsunuz. Nasıl mı? Örneğin aşının içine çip yerleştirmek şu an ütopik ve saçma olabilir. Gelecekte bu şekilde de yapılabilir. Ama şu anda buna gerek yok ki. Hepimizde akıllı telefonlar var. Bir çoğumuzda akıllı saatler var. Hatta sağlık bilgilerimizi sürekli kaydeden sensörler bile var. Nabzımız, ne kadar uyuyoruz vs sürekli kayıt altında. Banyoya giderken bile telefonumuzdan ayrı kalmadığımız bir çağdayız. Sonuç mu? Dalga geçmeyin aşı olsak da olmasak çipi yutmuşuz zaten. Konuşmalarımızı sürekli takip eden “sanal asistanlara” hiç girmiyorum.
Diğer bir husus, küresel salgına sebep olan virüsün Omicron varyantı yayılmaya başladığında, çok çabuk bulaşıyor diye korktuk. Salgın ilk başladığında morararak ölen kişiler, sokakta dururken düşenler vs görüntülerle etkilendik. Sonra birileri Omicron daha hızlı bulaşıyor ama grip gibi hafif geçiriliyor. Bu nedenle salgın kendini sonlandırıyor dedi. Ardından yine sınırlar kapatıldı. Okullar tatil edildi. Yeniden korkmamız gerektiğini söyleyenler oldu. Özetle sanki birileri korkmaya devam etmemizi istiyor gibi hissettiriyorlar. Bunu konuştuğum bazı kişiler “Korkutarak ellerine ne geçecek ki? Mantıklı değil” diyor. Mutlaka bir anlamı olmalı, değil mi? “Toplumları korkutarak istediğini yaptırmak”. Aslında biraz tanıdık mı ne?
Dünyada birçok laboratuvarda (gizli, aleni vs) virüslerle ilgili araştırmalar yapılıyor değil mi? Buralarda üretilen virüsler insanlardaki bir hastalığı tedavi etmeye, hasta etmeye ve hatta hayatını sonlandırmaya bile yardımcı olabilir. Bazı mikroorganizmaların savaşlarda kullanıldıkları da olmuştur. Dünya üzerinde büyük çıkarların döndüğü işlerde insani ve ahlaki değerlerden uzaklaşan kişiler ve kurumlar olabildiği de ortadadır.
https://www.nature.com/articles/nm.3985 adresinden ulaşabileceğiniz makale 2015 yılına aittir. Bu makale, yarasalarda mevcut olan ve o an için insanlara bulaşamayan SARS benzeri hastalık etkeni olan virüs araştırması hakkında. Bu araştırmada coronavirüsün insana bulaşabilmesi için gereken “spike” denen çıkıntıların eklenmesi ile insana bulaşmanın sağlanıp sağlanamayacağına bakmışlar. Ne ulvi amaç? ve başarmışlar. Böyle bir virüs üretebildik ve bu insanlarda salgına sebep olabilir demişler. Mevcut ilaçlara ve aşılara da dirençli olduğunu tespit etmişler. Hastalığa salgın yapan virüsle aynı olan bu virüs mü sebep oldu, yoksa rastgele mutasyonlarla mı bu diken gelip virüse yapıştı bilemiyoruz. Ama sanırım şüphe duymak da düşünce özgürlüğü sınırlarımız içinde kalır. Hangisinin paranoya, hangisinin gerçeğe yakın olduğuna da özgür düşünen okuyucular karar versin.
Diğer bir husus aşılar. Artık birçok insan fanatik şekilde taraf tuttuğu için aşı deyince zihninizde hemen etiketi hazırlamış olabilirsiniz. Durun hemen yapıştırmayın. Ne aşı karşıtıyım ne de bu mevcut aşıların taraftarıyım. Doğru aşının tarafındayım. Bağımsız bilim ve düşüncenin tarafındayım. Hadi biraz düşünelim.
Grip aşısı neden her yıl yeniden üretiliyor? Çok sık mutasyona uğradığı için değil mi? Tıpkı coronavirüs gibi.
Grip aşısı en fazla bir önceki yılın virüslerine göre yapılabiliyor, o yılın virüsleri yine değişim göstermiş oluyor. Bu nedenle etkinliği %60 larda geziyor. Covid-19 aşıları 2 yıl önceki virüse göre yapıldı ve hala etkili olduğu iddia ediliyor, öyle değil mi?
Her hastalığın farklı virüs etkeni var ve her biri için farklı aşı yapılması gerektiği bilimsel bir gerçektir? Örneğin grip aşısı olduğumuzda Hepatit B virüsüne bağışıklık kazanmayı hiçbirimiz beklemeyiz. Grip aşısını 5 kez de yaptırsak sonuç değişmez.
Üstelik Dünya Sağlık Örgütü de ilk virüse karşı üretilen aşıları tekrar tekrar yaptırmanın bir anlamı yok, yeni aşı yapmak gerekli diye görüş bildirmişken, eski aşıları 3 yetmez, 4 olsun. O da yetmez 5 olsun demenin bilimsel, vicdanı ve mantıklı temeli nedir?
Toplumları korkutmaktan bahsetmiştik. Kötü bir olay yaşandığında, o olaydan kimler çıkar sağlıyorsa doğal olarak onlardan şüphelenilir. Diyelim tüm insanlar korkutuldu. Birbirinden fiziken uzak kalması sağlandı. Maske ile yüz yüze iletişimin avantajları iyice azaltıldı. Eğitimler, sohbetler fiziken uzak, sanal olarak yakın ortamlara taşındı. Bazı işler bile artık rutin olarak sanal ortamda yapılıyor. Teknoloji öyle bir noktaya geldi ki, sanal gözlüklerle kendimizi olmadığımız bir yerdeyken bulabiliyoruz. Uzaktaki kokuları, tatları hissedebilmemiz için çalışmalar belli noktalara taşınmış. Para zaten sanallaşmış. Hatta girdiğimiz o sanal ortamda arsa, ev ve iş sahibi olmaya doğru gidiyoruz. Sanki yaşadığımız tüm korkular bizi buraya doğru sürüklemiyor mu? Sanki tüm özgür (!) irademizle seçimlerimizi buraya doğru mu yapıyoruz? Ne dersiniz? Buna bir de isim verilmişti sanki “Metaverse” müydü neydi?
Bu doğru ise (Kesinlikle ön kabulsüz, iddiasız, paranoyasız şekilde, sadece fikir jimnastiği yapıyorum), artık virüsler ve salgınlardan başımızı kaldıramayacağımız bir döneme girdik demektir. Sohbetlerimiz ve yaşantılarımız kim olduğunu bilmediğimiz kişilerin politikalarına göre ayarlanmış olan yapay zekanın denetimi dışına çıkamayacak demektir. Sadece bazı “efendi”ler (!) devletler üstü güce sahip olacak. Metaiş başvurusunu onlar değerlendirecek, metaarsa satışınızın onayını ve komisyonunu alacaklar, metavergileri toplayacaklar vs. Örneğin Ankara’nın görselini birileri sanal ortama, hiçbir ücret ödemeden aktaracak, ve orayı parayla satacak. Görüntü Ankara olacak ama sanal mülkiyet başkasının olacak? Hatta belki bunun yapıldığı ilk şehirlerden olmak için çaba bile gösterebiliriz. Ankara görselini bedavaya verdiğimizin bile farkına varmadan. Yoksa bu da mı olmuştu? Neyse, “Merkeziyetsiz” sistemler sanki denetleyen bir otorite yokmuş algısı yaratıyor. Ama hiçbir sistem denetimsiz yaşayamaz. Bu durumda kodlamasını kimin yaptığını bilmediğimiz, devlet olarak bile müdahale edemediğimiz yapay zekaların denetimini mi kabul edeceğiz? Aklımıza sığmayan garip bir dünyaya doğru mu gideceğiz? Paranoyadır, paranoya. O kadar da olmaz. Değil mi?
Merhaba hocam,okumak için geç kaldığım için üzgünüm iki defa okudum yazınızı.Ögrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek gayretinde olan ,bazen de olumsuz şartlar karşısında çok üzülen bir meslek lisesi öğretmeniyim.Size hayran olan dördüncü sınıf öğrencinizin de velisiyim aynı zamanda. Her gün okuldan gelince sizden o kadar çok bahsediyor ki merak edip açtım sayfanızı.Gerçekten çok gurur duydum ,çok duygulandım sizler gibi insanların ,hekimlerin varlığı geleceğe dair umutlandırdı.Biraz klasik olabilir ama ,duygumu bu şekilde ifade edebilirim.İzzet Baysal Diş Hekimliği fakültesinde eğitim vermeniz çok değerli ve harika bir durum.Umarım en başta, çene cerrahı olmak hedefiyle fakülteyi tercih eden oğlum olmak üzere tüm öğrencileriniz bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirir. Geleceğe dair tüm hedeflerinizi gerçekleştirdiginiz sağlıklı, güzel , uzun ömür diliyorum size ve ailenize…
Güzel görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Tüm olumsuz şartların ortadan kalktığı geleceğe umutla ve güvenle baktığımız günleri görmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.
Değerli hocam, öncelikle öğretmenler gününüzü içtenlikle kutlarım.Sizler gibi değerli insanlar ve öğretmenlerimiz olduğu sürece geleceğe umutla bakmak mümkün. Nasıl derler ayağınıza taş ,gözünüze yaş değmesin. En büyük temennim oğlum ve diğer öğrencilerinizin sizden feyz akarak yükselmeleri , iyi hekimler , iyi insanlar ,bilim adamları olarak Türkiye geleceğini aydınlatmaları.
Sağlıkla ,mutlulukla nice evlatlarımıza ışık olmanız dileğiyle siz ve sevdikleriniz Allah’a emanet olun.